Haber

Figen Yüksekdağ: HDP-Yeşil Sol her ilde kendi adayını göstermeli

14 Mayıs ve 28 Mayıs seçim sonuçları muhalefeti oluşturan parti ve ittifaklar tarafından değerlendirilmeye devam ediyor. 6 yılı aşkın süredir Kandıra Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, “HDP-Yeşil Sol için en gerçek ve doğal seçenek doğudandır. Söndürmektir” dedi. batıdaki her şehirde kendi belediye başkanı ve yerel yönetici adayı” dedi. HDP ile Demirtaş arasındaki gerilemeye değinen Yüksekdağ, “Gerilimden, tartışmadan, anlaşmazlıklardan kaçınmamalıyız. Önemli olan golün şaşırtmaması.”

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kadın adayda ısrar ettiklerini söyleyen Yüksekdağ, aday olarak Gültan Kışanak’ı önerdi. Kandıra’da bir köyde seçmen kaydı olduğunu ve kendi adına mükerrer oy kullanıldığını öğrendiğini söyleyen Figen Yüksekdağ, “7 yıldır cezaevindeyiz. Ceza vermeye hazırlanıyorlar. Erdoğan’ın söylem ve stratejilerini güçlendiriyor.”

‘SEÇİM SONUNDA YAKALANAN SORUNLAR OLMAMALI’

14 Mayıs seçimlerinde Cumhur İttifakı Meclis’te çoğunluğu elde etti. 28 Mayıs’ta Kemal Kılıçdaroğlu, HDP/Yeşil Sol’un desteğine rağmen istediği sonucu alamadı ve Tayyip Erdoğan bir kez daha Cumhurbaşkanı seçildi. Bu sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz?

AKP-MHP ittifakının zaman içinde sistematik olarak uyguladığı eşitsiz ve adaletsiz seçim sistemi ile baskı, bela, hile ve manipülasyon siyaseti değerlendirmenin başına konulmalıdır. Muhalefet savaşa berabere başladı ve adil bir yarış hakkını kaybetti. Elbette seçim sonunda fark edilen ve konuşulan sorunlar bunlar olmamalıydı. Uzun zaman önce yapılacak bir çalışmayla demokratik seçim ortamı tam anlamıyla sağlanamamış olsa da muhalefete önemli hareket alanları açılabilirdi.

Seçim sabahı iktidarın şerrinden korkarak, belirleyici çatışmalardan kaçınarak uyandığımızda demokrasiye ve refaha uyanacağımız hayali çok satıldı. Toplumun yarısının bunalımlı ve pasifliği de hesaba katıldığında alıcı buldu. Sokağın ve fiili hukuk mücadelesinin bir retorik olarak değil, bir hareket dinamiği olarak demokrasinin üzerine çıkmadığı seçim atmosferi başarı getirmeyecektir. Toplumsal bilinç ve direnişteki bu zayıflık, seçim kampanyasının örgütlenmesine ve diğer hazırlıklara da yansıdı.

Bitmeyen ittifak tartışmaları ve kuruluş süreçleri, 6’lılar masasındaki oturma krizleri, siyasi üsluptaki inançsızlık ve demokratik tutarlılıktan yoksun sağcı milliyetçi profil, muhalefetin zayıf karnıydı. İktidarın iktidarı altındaki siyasi çizgiden çok da farklı olmayan HDP ve Yeşil Sol’a yaklaşım süreci her aşamada yönetti. Merkezinde İYİP’in olduğu sağcı milliyetçi şovenist damar, hükümetten farklı bir demokratik tutarlılık tablosunun olmamasına yol açtı.

Sonuç olarak HDP-Yeşil Sol, takviye sözünü tuttu ve AKP hükümetini devirmek için haksız bir sorumluluk üstlendi. Kapatma davası, Kobene davası gibi siyasi soykırım operasyonlarının yoğun baskın ve tutuklama dalgası altında kalırken, bir yandan da “Kazanamazsak kabahat sizde” baskısı altında bırakıldı. Sonuç orada. Muhalefetin siyaset mühendisliği haritası çıkarma hevesinden bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor. Yüzünü toplumsal yayılmaya ve onun kurucu örgütlenme işlevine çevirmesi gerekiyor. Aksi takdirde seçmen listelerini bilemeyecek ve sandıkları boş bırakacak düzeye gerilerler.

‘KANDIRA’DA BİR KÖYDE SEÇMEN KAYDI OLDUĞUMU VE TEKRAR OY VERİLDİĞİMİ ÖĞRENDİM’

Ortalama bir sayı olarak bile, ne kadar sahte oy kullanıldığını hala bilmiyoruz. Daha geçen gün Kandıra’nın bir köyünde 1005 numaralı sandıkta seçmen olarak kayıtlı olduğumu ve mükerrer oy kullanıldığını öğrendim. Avukatım bu durumu Sol Parti avukatları ve gözlemcilerinin ikincil seçimlerde birinci sınıfta boş sandıklara gidip bilgi vermeleri sonucunda öğreniyor. Görünüşe göre benim gibi on siyasi tutuklunun da isimleri oylanmış. Dava falan açarız ama muhalefet hükümetin oyunlarını, kırıntılarını yakalayamazsa, başarısızlığa uğratamazsa iktidar argümanını kaybeder.

‘ÖNÇLÜK SORUMLULUĞU OLANLAR KENDİNİN HESABINI ALMAYA BAŞLAR’

HDP eşbaşkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar bir daha aday olmayacaklarını açıkladı. Yeni dönemde eşbaşkanı isim olarak değil de profil olarak nasıl tanımlarsınız?

Eş liderler sıkıntılı bir dönemin üstesinden geldi. HDP’ye yönelik ağır tasfiye saldırısı altında temsil rolü üstlendiler. Çabaları ve liderlikleri değerlidir. HDP-Yeşil Sol’un yeniden yapılanma sürecinin gereği olarak dışa açılmaya ve alan açmaya aday olmayacaklarını açıkladılar. Bu öncü misyonun doğal bir gereğidir. Liderlik sorumlulukları olanlar muhasebeye ve özeleştiriye kendilerinden başlarlar.

Elbette HDP-Yeşil Sol içinde ve adına görev alan, sorumluluk üstlenen, seçim kampanyasına ve stratejisine etki eden tüm partiler eşbaşkanların açtığı bu yolu izlemek zorundadır. Özeleştiri ve boşluk yaratma kolektif olduklarında ve tepeden tırnağa tüm vücudu kapsadıklarında anlamlı ve ilericidir. HDP bir değişim partisidir. Elbette içsel değişim süreçleriyle de barışık.

‘PERVİN BAŞKAN’IN PRESTİJ DEĞERLENDİRMESİ YAPILDI’

Ancak bu süreçte özellikle Pervin Başkan’a yönelik prestij suikastına dönüşen algı kampanyasını kabul etmek mümkün değil. Halkımızın partiye yönelik haklı tepkisinin ve eleştirisinin manipüle edildiği bir durum yaşandı. Kadın cumhurbaşkanı özel hedef yapılarak partiye saldırılmaya çalışıldı. Eşbaşkanlar aslında seçimin ertesi günü bir özeleştiri ve hesap verme sürecinin başladığını duyurdular. Tabii öte yandan halkımız tepki ve eleştirilerini dile getirmeyecek diye bir şey de yok. Ancak aklı başında her HDP’li ve partiye gönül vermiş her devrimci, demokrat ve vatansever bilir ki, sosyal medyanın bencilliği ve manipülasyonu bizim gerçeğimizi yansıtmaz ve belirlemez. Son dönemde bel bağladığımız kültür ve kriterler unutulmuş, eleştiri ve entelektüel katılım söylemlerinde bir sürüklenme yaşanmıştı.

Pervin Lider şahsında geçmişten günümüze kritik dönemlerde kadın emeğinin ve siyasi birikimimizin bedellerinin yara bere içinde olduğunu gördük. Ayrıca bu kadar karmaşık, ağır bir akın ve ağır faturalar içinde dost-düşman herkesin kadınları neden dişlerine göre gördüğüne de dikkat etmek gerekiyor. Sonuçta eşbaşkanlarımız bizim için değerli olan bu geçiş sürecinin kolaylaştırıcıları olarak yine görev başındalar. Böylece kendimizi yeniler ve yeniyi kendi bedenimizden doğururuz. Önümüzdeki dönemin eşbaşkanlık kurumu doğal olarak yeniden yapılanma düşüncesini ve pratiğini en uygun şekilde özümsemiş ve temsil etmiş yoldaşlarımızdan oluşacaktır. Bağımsız bir üçüncü yol ve cephe stratejisi ile makro siyasetin yeniden kurulacağı bir sürecin itici özneleri olarak konumlandırılmalıdırlar.

Taban ve örgütlerle güçlü bir hakimiyet ve temas ile birleştirici bir profil oluşturmak değerlidir. Bu eksende tecrübe ve bilgi birikimini dikkate almak gerekir. Ama en önemlisi kendi çizgisinin ve gücünün farkında olan ve bunu özgüveni yüksek bir şekilde temsil eden eşbaşkanlar içinde bulunduğumuz dönemde verimli bir rol oynayacaktır. Bilgi birikimimizin ve ihtiyaç profiline uyan birçok arkadaşımızın olduğunu biliyorum. HDP sıfırdan siyasi takımlar ve cumhurbaşkanları yaratan bir partidir. Kürt hareketi ve onun sosyalist-demokrat bileşenleriyle yeni bir boyut yaratabilir.

‘SELAHATTİN BAŞKAN İLE PARTİ Arasında Bitmeyen Bir Gerginlik Yoktu’

Eşbaşkanlığını birlikte yaptığınız Selahattin Demirtaş’ın aktif siyaseti bırakma kararıydı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmak istediğini ancak parti yönetiminden herhangi bir ilgi görmeden reddedilme kararı aldığını açıkladı. Sizce birinci tipte aday göstermemek hata mı? Demirtaş ile HDP arasındaki gerilimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Siyasetin genel doğasında ve bu eşsiz sürecin kalbinde bir gerilim vardır. Selahattin Lider ile parti arasında asla bitmeyen bir gerilim olmadı. Üstelik tansiyon olmadan gelişme olmaz. Bir ok, yayı germeden ateş edebilir mi? Gerginlikten, tartışmalardan ve anlaşmazlıklardan korkmamalıyız. Asıl amaç şaşırmamaktır. Şu anda böyle bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Sağlıklı bir süreç yönetimi ile güç olması gerektiği gibi deşarj olacak ve sonuç ile sıçramaya odaklanacağız. Cumhurbaşkanlığı adayı göstermememiz baştan beri yanlıştı. HDP’nin 11 maddelik beyannameyi açıkladığı Eylül 2022 tarihi itibariyle somut kanallarda cumhurbaşkanı adayı çıkarma çabalarına başlamış olması gerekirdi. Daha sonraki aşamalarda da tabandan gelen doğal bir talep ve baskı olduğu görüldü. Ancak asıl sorun, HDP’nin üçüncü siyasi merkez misyonunun yerine getirilmesinden kaynaklanmaktadır.

Birden fazla baskı ve sisli hava altında, ana gerçekler ve beklentiler yeterince görülmedi. Adaylık tartışmalarına cezaevinden kısıtlı imkanlarla katılan siyasetçilerden biriyim. Selahattin Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı parti ile temas ve teklif trafiğine pek aşina olduğum söylenemez. Ancak HDP’nin eski eşbaşkanlarından biri olarak net aday önerilerim oldu. Öncelikle cezaevindeki eşbaşkanlarımızla yaptığım görüşmede HDP’nin kuruluşundan bu yana üçüncü cumhurbaşkanlığı seçimini yapacağını, bu kez bir kadın adayın olmasının çok değerli ve gerekli olduğunu belirtmiştim.

“GÜLTAN KIŞANAK’IN ADAY OLMASINI ÖNERDİK”

Kadına yönelik saldırıların, toplu katliamların, hak gasplarının arttığı ve kadın adayın olmadığı koşullarda HDP’nin tarihsel rolü olan kadın aday göstermenin gerekliliğinden bahsettik.

Jin, Jiyan ve Azadi’nin çığlığının hemen yanı başımızdaki İran’da isyana dönüştüğü, Ortadoğu ve Kürt coğrafyasında kadın özgürlük hareketinin stratejik bir toplumsal dinamiğe evrildiği düşünüldüğünde, Türkiye için çok önemliydi. bu kadın eksenini siyasetin merkezine taşımalıyız. Gültan Kışanak’ın tarafımızdan aday olarak önerilmesi de böyle bir amaca dayanıyordu. Eşbaşkanlar ve konuk kadın milletvekilleri ile bizzat görüştüm ve adaylık süreci gündeme geldi ve değerlendirmeler başladı.

Kadınların eğilim ve önerilerinin Selahattin Başkan’a da iletildiğini biliyorum. Ama asıl sorun adayın kim olacağından çok partinin aday göstermek için yeterli hazırlığa ve motivasyona sahip olmamasıydı. Dışarıdan etkili bir seçim kampanyası yürütecek bir kadının da aday olabileceğini arkadaşlarımızla konuştuk. Ancak, tüm bunlar dar bir zamana sıkıştırıldı. Üstelik 6 Şubat depremleri gelince adaylık gündemi tamamen ortadan kalktı. Bu süreç parti için değerli derslerle doludur. Gerginlik ve çatışma yollarına girmeden, kolektif toplumsal fayda hedefiyle doğru sonuçlara varılabileceğine inanıyorum.

‘KILIÇDAROĞLU’NA DESTEK OLMAYANLARIN AĞIZLARINA VURMAK İÇİN HAVA YARATILDI’

Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Kılıçdaroğlu’nun adaylığını desteklemedi. Ve özellikle mülteci politikalarına yönelik eleştiriler var mı? ESP’nin bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

ESP, bir HDP bileşeni olarak çatısı altında birleştirdiği partiye karşı sorumluluklarını yerine getirmiştir. Sosyalist bir parti olarak demokratik temel unsurları dengeli bir şekilde savunmak gibi bir görevi vardır. Buna göre zaten Kılıçdaroğlu’nu desteklememe hakkı var. ESP aslında mevcut endişeleri ve itirazları dile getirdi. Ama ne yazık ki sol demokrat kanatta Kılıçdaroğlu’nu desteklemeyenlere kürekle vurmak gibi garip bir hava yaratıldı. O havanın etkisiyle takviyenin yaratacağı sorun ve komplikasyonların neredeyse hiçbiri öngörülemezdi.

İkinci tipe gelince baştan yanlış düğme çarpık, biçimsiz ve hangi seviyede olursa olsun herkesi bir irade kırılmasına sürüklemiştir. Ayrıca en soldakilerin sağdakilerle aynı şeyi yapmaya zorlandığını gördük. Biliyorsunuz, ikinci cinsten muhalefet adayı siyasi bir kampanya yürütmedi. Irkçı, milliyetçi, yeni ‘anahtar’ partiler bir kutlama söylemine boğuldu. Açıktır ki, HDP-Yeşil Sol seçimi ikinci cinse bıraksaydı -ki olabilirdi de- çok farklı bir sonuçtan bahsediyorduk.

Diyorum ki, ESP gibi HDP’nin kurucu unsuru ve üçüncü yol paradigması olan, popülist demokratik koalisyonun içini emek ve sayısız bedelle dolduran siyasi yapıların görüş ve öngörüleri dikkate alınmalıdır. hak ettikleri fiyat. Sonuçta ortak çatımızın neden ve ne zorluklarla kurulduğunu ESP çok iyi biliyor. Bunu bilenlerin gözünde o çatı daha değerli ve savunma kaygısı daha güçlü. ESP’nin başkan adayı duruşu buradan okunmalı diye düşünüyorum.

‘ERDOĞAN’IN KONUŞMALARINI İMALATLARA DÖNÜŞTÜLER’

Erdoğan seçim mitinglerinde “YPG’ye sırtımızı yaslıyoruz” telaffuzunuzu kitlelere göstererek size amacını gösterdi mi? Bununla ilgili niyetin nedir?

Erdoğan biz tutuklandıktan sonra yani yaklaşık 7 yıldır her seçim kampanyasında aynı şeyi yapıyor. Geldiği son nokta, seçimi kazandıktan sonra bile Selahattin Cumhurbaşkanı’nı hedef alıp idam sloganları attırmak oldu. Bize karşı nefret dilini kullanarak, düşmanlık ateşine odun yakarak kitlesini pekiştiriyor. Yargı rehin tutulduğumuz için bu nefret ayinlerine meşru zemin sağlıyor. Bu nedenle Erdoğan’ın mitingdeki konuşmalarını iddianameye dönüştürdüler.

İktidardaki siyasi yargı bizi 37 kişinin ölümüne azmettirme suçundan rehin tutuyor. Erdoğan ise 51 Kürt kardeşimin katillerini haykıran bir seçim kampanyası yürütüyor. Sadece sayı farkı var. Esaretimizin ne kadar siyasi olduğunu ispatlamak için Erdoğan’ın konuşmalarını dinlemekten başka bir şeye ihtiyacımız yok. Erdoğan ve AKP belli konuşmalar, gösteriler yapsınlar, siyasi kervanlarını yürütsünler diye 7 yıldır cezaevinde tutuluyoruz. Yakın gelecekte Erdoğan’ın siyasi söylemini ve stratejisini güçlendirmek için ceza vermeye hazırlanıyorlar. 8 yıl önceki konuşmanın hala dolaşımda olması sembolik. O konuşma olmasaydı, diğeri olacaktı. Bir yandan bu sözleri söylediğim dönemde PYD ve YPG ile açık görüşmelerde bulunduklarını, şimdi de terörist ilan etmediklerini saldırgan siyasi taktiklerle unutturmaya çalışıyorlar.

Ama asıl sorun bizden çok büyük bir muhalefet tasarlayıp hizaya getirmeleri. Bana, Selahattin Demirtaş’a ve HDP eşbaşkanlarına indirilen darbelere sessiz kalan muhalefet aslında tökezliyor, çile çekiyor. Bunca yıldan sonra bu iktidar, HDP’li seçilmişlere saldırarak tüm muhalefeti istikrarsızlaştırmayı başarıyorsa, muhalefetin başarısından çok basiretsizliğinden söz edilmelidir. Savunulmayacak tarafı olmayan, zamanında değerlendirilmesi gereken bir söylemi çarpıtan, manipüle eden bir zihniyete gereken tavır alınmazsa, saçmalığın ve aldatmacanın dibine kadar boşa gitmiş olur. Gerçekten oldu.

Bu nedenle Erdoğan’ın bitmeyen husumetini ve bizi hedef gösterme politikasını uzun süre kendi meselem olarak görmüyorum. Hatta mücadelelerimi canlı tutmanın faydası var. Gerçek demokratik halk, HDP’yi laboratuvar gibi kullandığı bu kirli siyaset biçimini sorun haline getirmek için çaba sarf etmelidir.

HDP YEREL SEÇİMLERDE HER ŞEHİRDE KENDİ ADAYLARINI SAKLAMALI

Bir önceki yerel seçimlerde HDP’nin başta büyük şehirler olmak üzere belediye başkan adayı çıkaramaması nedeniyle birçok ilde muhalefet iktidara mağlup olmuştu. Ancak HDP’nin son seçimlerde cumhurbaşkanı adayı gösterememesi muhalefetin kazanmasına yetmedi. Önümüzde yine adayların ön planda olacağı bir yerel seçim daha var. Sizce HDP/Yeşil Sol’un bu süreçte tutumu nasıl olmalı? Muhalefetle benzer bir işbirliği yapılmalı mı?

HDP-Yeşil Sol’un önündeki en gerçek ve doğal seçenek, doğudan batıya her şehirde kendi belediye başkanı ve yerel yönetici adayını çıkarmasıdır. İçinde bulunduğumuz yeniden yapılanma, aşağıdan siyaset belirleme süreci ve yerel seçim hazırlıkları iç içe geçmiş durumda. Bu gerçek bir şekilde sistematik hale getirildiğinde, güçlü bir ön temel oluşacaktır. Yerelde halkı dinleme pratiği, siyasete katılım kanallarını açma, doğru adaylar, etkin strateji ve kazanımın yerini artıracaktır.

‘İTTİFAKIN ESAS SORUNU BU OLDU…’

Emek ve Özgürlük İttifakı genel seçimlerde beklenenin altında oy aldı. TİP’in kendi logosuyla seçilmesi ittifak bileşenleri tarafından da ağır eleştirildi. Örneğin Gültan Kışanak, “Görünüşe göre Emek ve Özgürlük İttifakı bir seçim ittifakı değil” ifadesini kullanmıştı. İttifak özelinde seçim sürecinde yapılan en büyük hatalar sizce nelerdi? Emek ve Özgürlük İttifakı yoluna devam etmeli mi?

Emek ve Özgürlük İttifakı, kökenleri açısından gerçek bir akımdı. Yine de hedefleri açısından haksız olduğu söylenemez. Ama siyaset yaşayan ve somut bir gerçekliktir. Süreç yönetimi baskın unsurdur. Nitekim süreç yönetimi bozulunca sağlanamıyor. İttifakın temel sorunu buydu. Seçimlerden önce bazen kamuoyuna açık bazen de görüşlerimizi partiye iletme düzeyinde bu gerçeği işaret ederek bir uyarı olmaya çalıştık. Ancak “Geliyorum” demek sonucu değiştirmeye yetmedi. Parti yönetimi de tek listeli seçimlere girmek için büyük çaba sarf etti. Bence en değerli eksiklik “Mücadele ittifakı olarak devam edelim ama seçim ittifakı tek liste çerçevesinde kurulsun” deme kararlılığı değildi. Bazı kopuş anlarını kaçırınca geri dönmek mümkün olmuyor. Üstelik bunu hesaba katmak için çok haklı ilişkilerimiz vardı. Son ana kadar seçime ittifakla girme tavrından dönme şansımız oldu. Bugün şu soruyu daha net sorabiliriz: İttifak olarak seçime girip TİP’in yeni liste çıkarmasını kabul etmemekle çıkacak sorunlar, kaybettiğimiz milletvekillerinin oy ve yetki dağılımından daha mı kötü olur? ? Aksine bugün stratejik çaba ittifakı açısından onarmamız gereken daha büyük yıkımlar oldu.

Yanlış ve zorlama tutum ve söylemler, Kürt siyasi kamuoyunda sosyalist harekete karşı tepki ve önyargıları ateşledi. Ortaya çıkan sorunlara ve yanlış tutumlara bahaneler üretilerek çok pahalı ve tarihi bir paradigmanın altını oymak istendi. Yani 2023 seçimleri gibi olağanüstü bir anda yaptığınız yanlış sıçramalar, durdukları yerin çok ötesinde etkiler yaratıyor.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın iç inceleme sürecini henüz tamamlamadığını biliyorum. Ama görünen köy de rehber istemiyor. İttifak fikrinin doğruluğundan eminsek – ki eminiz – hatalarıyla açıkça yüzleşmeliyiz. Bu, sonraki deneylerin başarısını sağlayacaktır.

TİP ve ittifakın tüm bileşenleri ile devrimci dostluk ve dayanışmaya dayalı bir ilişkinin yeniden kurulması önemlidir. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bu isim ve bileşenlerle yoluna devam edip etmeyeceği objektif çaba mekanlarında kurulan katılımlarla belirlenecek.

Bugüne kadar ne alanlarda kendini gösteren bir emek ittifakı, ne de barajı aşmak dışında bir seçim ittifakı oldu. Biri veya her ikisi olabilir.

habertarakli.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu